
Yazar bir akşamüstü sular karardığı ve ortalığa akşamın garipliği çöktüğü bir sırada eski köprüden geçmektedir. Parmaklığın kenarına yığılmış bir kalabalık görür. Kalabalık köprüde sıkışmış, birbirine yaslanmış ve kurtulamayan mavnaları seyretmektedir. Yazar araya sokuşur ve olan biteni izlemeye başlar. Mavnacılar ellerindeki kancaları etrafa sallayarak kurtulmaya çalışmaktadır. Fakat rüzgârla sertleşen akıntı ve iskeleye yanaşmakta olan iki şirket vapurunun suları mavnaları bırakmamaktadırlar. Bu olay her gün yaşanan ve zavallı mavnacıların değişmeyen kaderidir. Daha sonra bu mavnaları kurtarmak için bir römorkör gelir. Fakat mavnacılar bu römorkörün durumu daha da zorlaştıracağının farkındadırlar. Bu yüzden sokulmaması için ikaz ederler. Römorkör dinlemeyerek sokulur ve mavnanın direğini kırar. Direğin kırıldığını gören ve mavnaları izleyen köprüdeki ihtiyar, Mavnacı Hüseyin’in kafasına dikkat etmesi için uyarır. Yazar ihtiyarın ağladığını fark eder ve sebebini sorar. İhtiyar Gödeli Hüseyin’dir. Oğlu Mehmet ile yaşadıklarını yazara anlatır. Gödeli Mehmet oğlu ile babadan kalma yağ Kapancı’ndaki gedikte çalışmaktadır. Oğlu Mehmet yük meselesi yüzünden Yunanlı bir kaptanla bozuşur. Yunanlı kaptan Mehmet’i durmadan sinirlendirir ve ona “ekmeğinizi elinizden alacağım” der.
Bir gün Yunanlı kaptan yine Mehmet’in gediğini sıkıştırır. Buna dayanamayan mavna su kaynatmaya başlar. Mehmet çok sinirlenir ve Yunanlının boğazına yapışır. Adamın kafası demire çarpar ve ölür. Mehmet hapse girer üç ay sonra ölür. Karısı da bu acıya dayanamayarak ölür. Geride yetimler ve babası kalır.
Babası başkasının mavnasında çalışır ve esnaftan hiç yardım göremez. İhtiyar bütün bu olup bitenler için ağladığını söyler… Daha sonra yazarla ayrılırlar. Yazar ne zaman denize baksa o ihtiyarın akan gözyaşlarını, yetimleri ve dul kadını hatırlayıp dertlenir.
MEMDUH ŞEVKET ESENDAL
İlk yorum yapan olun