Tuz

Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir padişahın üç oğlu varmış. Günlerden bir gün, üç oğlunu da yanına çağırmış, onlara:

– Söyleyin bakayım, diye sormuş, beni ne kadar seviyorsunuz?

Babalarının böyle tuhaf hâllerine alışık olan şehzadeler, onun bu sorusunu hiç yadırgamamışlar.

Fakat onun, sorduşu bir şeye karşılık verilmediği zaman da ne kadar kızdığını bilirlermiş. Önce büyük şehzade cevap vererek:

– Babacışım, demiş, sizi altın kadar, elmas kadar, pırlanta kadar seviyorum. Büyük oğlunun bu cevabı padişahın pek hoşuna gitmiş. Kahkahalarla güldükten sonra ortanca oğluna bakmış:

– Ya sen beni ne kadar seviyorsun bakayım, diye sormuş. O da:

– Babacığım demiş, ben sizi bal kadar, börek kadar, kadayıf kadar seviyorum.

Ortanca oğlunun cevabı da padişahın hoşuna gitmiş. Gene kahkahalarla gülmüş. Sonra en küçük şehzadeye dönerek:

– Söyle benim küçük oğlum, demiş, ya sen beni ne kadar seviyorsun bakayım?

– Babacığım, demiş yutkunarak, ben sizi tuz kadar seviyorum.

Küçük şehzadenin bu beklenmedik cevabı karşısında padişahın suratı birden asılmış. Kaşlarını çatarak:

– Ne dedin, ne dedin, diye başırmış. Beni tuz kadar seviyorsun ha? Seni utanmaz, hain evlat seni. Dünyada tuzdan daha kıymetli bir şey bulamadın mı?

Sonra hiddetle yanındaki küçük bir sedef sandıktan iki kese altın çıkarmış. Birini büyük oğluna, ötekini de ortanca oğluna atmış. Onlara, eliyle dışarı çıkmalarını işaret etmiş. Her iki oğlu da âdeta yerleri öpüp giderlerken padişah ellerini çırpmış. İçeri bir hizmetçi girince:

– Çabuk bana askerleri çağırın, diye başırmış.

Hizmetçi hemen dışarıya çıkmış. Kısa bir zaman sonra iri boylu, kötü yüzlü, iki asker içeri girmiş.

Padişah küçük oğlunu göstererek:

Okumaya devam...  UÇAN SANDIK

– Çabuk bunu alın! Götürün, gözüm görmesin. Nereye atarsanız atın, demiş. Herkes gibi küçük şehzadeyi askerler de pek çok severlermiş. Padişahın bu emri üzerine, onu tutup sürükleyerek dışarı çıkarmışlar. Hemen iki at hazırlatmışlar. Birisi küçük şehzadeyi yanına almış. Atları taşlara doğru sürüp gitmişler. Saraydan oldukça uzak bir yerde, bir daş başında durmuşlar. Küçük şehzade pek üzüntülü imiş. Dokunsalar nerede ise ağlayacakmış. Asker şehzadeye demiş:

“Seni burada bırakıyoruz. Git, uzaklaş bir daha memlekete dönme!”

Şehzade birçok memleket gezmiş, başından birçok olay geçmiş. Bir zaman sonra bir ülkenin padişahı olmuş. Aradan yıllar geçmiş. Genç padişah, kendisini bildirmeden babasına bir mektup göndererek onu memleketine davet etmiş. Babası, komşu bir memleket padişahından daveti kabul etmiş. Gezip eğlenmeye bayıldığı için bir tabur askerle birlikte hemen gelmiş. Genç padişah çok güzel yemekler hazırlatmış. Fakat hiçbirine tuz koydurmamış.

Genç padişah sakal ve bıyık bıraktığı için ilk karşılaştıkları zaman babasının kendisini tanımadığını hissedince pek sevinmiş. Akşam yemeğini yemişler. Misafir padişah yemekleri çok beğenmiş ama tuzsuz oluşuna hayret etmiş. İçine baygınlıklar geldiği hâlde bir şey söylememiş. Ertesi gün askerlerini dolaşmış. Hatırlarını sormuş. Onlar da yemeklerin tuzsuz oluşundan şikâyet etmişler.

O gün öğle yemeğini yerlerken misafir padişah:

– Kuzum, sizin memlekette tuz bulunmaz mı, diye sormuş.

Genç padişah gülerek:

– Vardır padişahım diye cevap vermiş. Hem o kadar çoktur ki bütün dünyaya tuz buradan gider. Bu cevaba büsbütün şaşıran padişah:

– İyi ama demiş, bütün yemekleriniz tuzsuz. Sebebi nedir?

Genç padişah bu sefer:

– Sizin tuzu hiç sevmediğinizi, yemeklerinize koydurmadığınızı söylediler de, demiş, onun için koydurmadım.

Padişah, derhâl atılmış:

– Katiyen efendim, demiş, yalan söylemişler. Tuzsuz hayat mı olurmuş.? Ben tuzu çok severim.

Okumaya devam...  Fare ile köpek

O zaman, genç padişah, gülerek:

– Ama, demiş küçük oğlunuz size: “ Ben seni tuz kadar seviyorum.” Dediği zaman onu ülkeden kovmuştunuz.

Bu söz üzerine padişah, kendine gelmiş. Karşısındaki genç padişaha dikkatli bakınca oğlunu tanımış. Arkasından da gözlerinden iki damla yaş yuvarlanmaya başlamış. Baba oğul hemen kucaklaşmışlar. Sevinçleri görülecek şeymiş. Onlar ermiş muradına… Biz çıkalım kerevetine…

Naki TEZEL

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*