Sindbat ‘ ın atı

Bir varmış, bir yokmuş. Sindbat isimli bir genç şehzade varmış. Bir gün bir gemi yaptırmış. Birçok tayfalar tutmuş. Gemisine birçok güzel mallar da doldurmuş. Bunları uzak ülkelere götürüp satacak, para kazanacakmış.

Denizlere açılınca Sindbat ‘ın gemisi fırtınaya tutulup batmış. Sindbat yüze yüze bir kıyıya çıkmış. Ülkeden ülkeye gezip durmuş. Başından çok işler geçmiş.

Bir gün ıssız bir kıra gelmiş. Burada birçok at yayılıyormuş. Sindbat yanlarına gidince atlar kaçıyormuş. Eline ot alıp yaklaşınca atlar kaçmamış. Otu onlara yedirmiş, sonra boyunlarını okşayarak onları sevmiş. Atlar ona alışmış.

Sindbat oradan ayrılıp bir şehre gelmiş. Burası güzel bir yer, insanları da çalışkanmış ama orada hiç at yokmuş. İnsanlar eşyalarını sırtlarında taşıyorlarmış.

Sindbat hemen ıssız kıra dönmüş. Atların yanına gitmiş. Atlar alışık oldukları için ondan kaçmamış. Sindbat bu sefer atların üzerine binmeyi denemiş. Atlar önceleri kaçmış, onu üzerlerinden atmış. Ama sonra, onu sırtlarında taşımaya da alışmış.

Bir gün Sindbat atların en güzeline bir yular takmış. Üstüne binip şehre gitmiş. Onu görenler şaşırmışlar, sevinmişler. Sindbat ‘ı alıp padişaha götürmüşler. Padişah da sevinmiş :

– Atları evcilleştirdin, demiş. Artık uzaklara giderken onlara bineceğiz. Eşyalarımızı onlara yükleyip taşıyacağız.

Sindbat ‘ ı sarayında ağırlamış. Ona armağanlar vermiş.

Okumaya devam...  Sevgi ağacı

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*