
Büyük annemle büyük babamı yıllardır görmemiştim. İki yıl öncesine kadar sık sık mektuplarını alıyordum. Sonra mektupların da arkası kesildi. Acaba niçin? Bana çok emekleri geçmiş olan büyük annem ve büyük babam burnumda tütüyordu. Bir sabah aklıma düştü.
“Gider miyim, dedim, giderim.” Hemen otobüs terminaline koştum; atladım otobüse, düştüm yola. Tam otuz altı saat süren sıkıntılı bir yolculuktan sonra kasabaya ulaştım.
Kasabadaki evimiz tek katlıdır; bahçe içinde, kırmızı kiremitli bir ev. Bahçede yaşlanmış meyve ağaçları vardır. Kırmızı kiremitli ev, göğe dal budak salmış dut, kayısı, kiraz ağaçlarının arasında kaybolmuş gibidir. Ev karşımda duruyor. Sanki kiremitlerin rengi daha çok kararmış.
İçim içime sığmıyor. Avlu kapısını itip giriyorum. Ne olmuş o güzelim bahçeye? Ağaçların bazı dalları kurumuş, kesilmiş. Her tarafı yaban otları bürümüş. Ama gene kuşlar cıvıl cıvıl, ağaçların üstüne küme küme…
Avludan geçip abanoz tahtasından yapılmış kapıya dayandım. Zile basıyorum, çalmıyor. Elimle vurdum kapıya. İçerden ses yok. Yüreğimin gümbürtüsünü duyuyorum. Allah Allah!
Aklıma neler neler gelmiyor ki… Sonunda ittim kapıyı. Açılıverdi, kilitli değilmiş.
Büyük annem ve büyük babam kapının çalındığını duymamış olacaklar. Beni karşılarında görünce yerlerinden güçlükle kalktılar. Büyük bir şaşkınlık içine düştüler. İlk önce büyük anneme sarıldım. Kucaklayıp havaya kaldırdım. Yüzü kıpkırmızı oldu. Birden boynuma düştü. Hıçkırıyor, birşeyler söylüyordu. Ne dediğini anlamıyordum. Onu bıraktım. Büyük babama döndüm. O daha soğuk kanlı görünmek istiyordu. Ama bacakları titriyor, yanaklarından da damlalar süzülüyordu.
Yürek çarpıntılarımız biraz yatıştıktan sonra büyük annem ve büyük babamla uzun uzun konuşup özlem giderdik.
Daha sonra büyük babamla çarşıya çıktık. Köşeyi dönerken yaşlı bir adama rastladık.
Büyük babam beni durdurdu:
— Hüsamettin Efendi, dedi. Bu benim torunum. İstanbul’dan geldi.
— Hoş geldin, dedi. Safalar getirdin.
Yürüdük. Büyük bir gurur içindeydi. Yanımda yürürken herkesin bize bakmasını ister gibi bir hâli vardı. Çarşıya varınca beni bütün esnafla tanıştırdı.
İki gün kalır dönerim diye geldiğim hâlde on beş gündür burada, büyük annemle büyük babamın yanındayım. Bir türlü ayrılamıyorum onlardan. Daha doğrusu onlar beni bırakmıyorlar.
Her gün bir başka yemek yapıyorlar benim için. Ne zaman gitmeye niyetlensem:
— Bu gün cızlama yapacağız, diyor büyük annem. Unuttun mu, sen, benim yaptığım cızlamalara bayılırdın!
Bu sabah erken kalktım. Bizimkileri her zaman olduğu gibi çoktan kalkmışlardı. Ayaktaydılar.
— Bu gün ben gidiyorum, dedim.
Yüzlerindeki mutluluk gülümsemesi siliniverdi. Yerini, yalnızlık duygusu aldı. İkisi de bir süre ne yapacaklarını bilemeden bocalayıp durdular.
Saat gelince kalktım. Büyük anneme sarıldım, bir süre öyle kaldık. Sonra elini öptüm. Büyük babamla evden çıktık.
Otobüs hareket etti. Büyük babam, bir süre otobüsün yanında yürümeye çalıştı. Sonra kaldı orada.
Vehibe SEVİM
İlk yorum yapan olun