
“Gördüm, biliyorum haritadan. Şekli yürek gibi. Burası denizden büyük değil ama bir dağ kadar denizden yüksek.” Büyük şairimiz Arif Nihat Asya, Van Gölü için böyle söylüyor. Bu göl, gerçekten etrafına yerleşip buraları yurt tutan insanlara, bir yürek gibi kan pompalamış. “Van Gölü Havzası Medeniyeti” diyebileceğimiz bir tarih yaşamış burada…
Ahlat, Adilcevaz, Erciş, Muradiye, Van ve Gevaş bir kuşak gibi Van Gölü’nün etrafını kuşatmış. Bu isimlerin hepsi birçok devlete zamanında başkentlik yapmış. Bu medeniyetlerden bize kalan kaleler, camiler, kiliseler, medreseler, hanlar, hamamlar…
Tarihi yansıtan birer ayna gibi durmaktadırlar.
Tarihin en eski dönemlerinden günümüze kadar gelen bir medeniyetin masmavi, yemyeşil, rengârenk havzası… Nehir, ova, dağ ve deniz adı verilen gölün çok tatlı bir uyum içinde, kucak kucağa, yan yana, sevgiyle kucaklaştığı bir dünya…
Burada ilkbaharın sevgisini, yazın güzelliğini, kışın fırtınasını, sonbaharın masumluğunu görebilirsiniz. Dağların tipisi, derelerin seli, gölün kabaran dalgaları ile birleşince ortaya mükemmel bir manzara çıkar.
Bulutsuz yaz akşamlarında Van Gölü’nü izlemek insanın içinde çok farklı duygular uyandırır. Gün batımında gölün üstünde sanki altın bir tepsi tutulmuş hissine kapılır insan. Sizi derin bir hayal dünyasına götüren bu manzara karşısında duygulanmamak mümkün değil. Van Gölü ve Van, insanı bir başka düşündürür…
Mehmet DOĞAN
İlk yorum yapan olun