
Ne kadar güzeldi Nurten. Onu görünce içime erken baharlar gelir, güller açardı. Gönlümün güzeliydi, hayallerimin sahibi, …o bilmezdi. Çekip gitmekten bahsederdi, kırardı kalbimi bilmeden, aldırmadan. Gezmek isterdi diyar diyar durmadan. Kendince resim yapar, şiirler yazardı. Aşk romanları okur, hayaller kurardı, çok uzaklardan. Şarkılarında yerim yoktu. O güz, ondördündeydim henüz. O, onbeşinde bir dünya güzeli. Bambaşkaydı düşleri, bambaşkaydı hayali.
Okul dönüşlerinde, kapımızdan geçerdi. Biraz yorgun, biraz dalgın, daha çok kederli. Bazen, gecekondularının önünde bekler, annesi bakkaldan gelirdi. Çok zaman, mahallenin fakirliğinden şikâyet ederdi, ablam Asuman’a. Ben hayallerimde, dönüşürdüm onu kurtaran kahramana. Bilmezdim ki; hayaller, biz yaklaştıkça uzaklaşır, bilmezdim ki; fakirler için mutluluk düşlerde yaşanır.
Mahallemizin, az sayıdaki zenginlerinden Mithat amcaların oğluna bakardı. Nurten, Ah! Nurten, bu bakışlarıyla içimi yakardı. O yaşta fakirlik yakama yapışır, beni yerden yere yıkardı. Oğlanın adı Lütfüydü galiba. Silinmedi içimden, bu ilk acı hatıra.
Sevdiğin başkasını sevdi mi, anlarsın. Ateşe dokunmadan, cayır cayır yanarsın.
Okulu bitirdiği gün, ağlamıştı Nurten, Ah! içimi dağlamıştı Nurten. Anlamamıştım önce. Meğer, evleniyormuş Lütfü, aşık olmuş bir güzele; saçları sarı, beli ince.
Dalga dalga saçlarını kıp kısa kesmişti Nurten, yanmıştı benim gibi günlerce içinden.
Nurten’in babası, sarhoşun biriydi, yakmış yaptığı resimlerini, şiirlerini. Nurten ağlamış, annesi ağlamış, anlattı Asuman’a, ben de ağladım, duydum kederini.
“-Ressam olacağım” derdi, “-Ressam olacağım Asuman! , mutluluğun resmini çizeceğim”, gülerdi, gülüşüne beni katmadan.
Oysa babasının hayalleri bambaşkaydı. Sanki koca bir fırçayla Nurten’in hayallerini sildi,. Sadece gözyaşları kaldı yırtılmamış tek tabloda.
Nurten, tanımadığı biriyle nişanlanırken, resim yapan parmakları gülüş çizemedi yüzüne. O, sarılıp ağlarken Asuman’a, ben kaçtım, sokaklara. İçime sonbaharlar gelmişti erkenden, göç etmişti kuşlar gönlümden.
Ertesi gün hicranı arttı Nurten’in, benim de. Lütfü dönmüştü, eşi terkedip gitmiş de.
Karşılıksız sevdalar içinde, kimse çizememişti resmini mutluluğun. Gittikçe uzaklaştığını hissediyordum umudun, huzurun.
“- Daha onbeşinde, çocuk yaşta olmaz ki” dedi Ayla teyze. “Yazık bu güzele, yazık bu güzele!”
Elinde, kâh içki şişesi, kâh sigarası dolandı durdu, kimseyi dinlemedi babası, damat zengindi, kendince turnayı gözünden vurdu. Oysa Nurten ağlıyordu…
Ya onbeşindeydi, ya onaltı. Sonunda Nurten gelin oldu, üşüdüm, dünyam karardı. Oysa gündüzdü, oysa bahardı. Giderken de ağlıyordu, gözleri kızardı. Fark ettim, son anda bile pencerelerde Lütfüyü arıyordu.
Yıllar sonra duydum ki, söyleyememiş Lütfü de, severmiş onu. Başkasıyla evlenmesi; …‘baba zoru’.
Her gönülde başka yara, her gönül harap. Düşündükçe delirdim, hangimizin ki en büyük ızdırap.
Nurten, hayaller kurarak uyurdu. Nurten, erken tüketti umudu. Nurten, çocuklarıyla büyüdü. Nurten, bakamadı yıllarca ne resme ne fırçaya, gönülden bağlanamadı yaşama.
Asuman, “Nasılsın? ” diye, sormuştu “Eh işte!” deyip, büktü boynunu.
Hep yarım kaldı şiirleri, hep yarım şarkıları. Nurten, Nurten, Nurten bilmeden kendisi bile, ağladı içimdeki şairle bakıp bakıp ufuklara, bakıp bakıp gelmeyecek yarınlara.
Ahmet Ünal ÇAM
İlk yorum yapan olun