Dilenci

“Dilenci kapının tokmağını tuttu, yakalanmış bir hırsız gibi şaşkın şaşkın kapıdan içeri baktı:
– Ben… Ben yalan söylemiyorum efendim, diye mırıldandı. Belgelerimi gösterebilirim size.
İyice kızan Skvortsov:
– Kim inanır artık size? diye bağırdı. Toplumun köy öğretmenlerine, yüksek okul öğrencilerine beslediği iyi duyguları kötüye kullanmak! İşte asıl aşağılık, alçakça, iğrenç olan nokta da bu! Rezalet!
Skvortsov iyice kendini kaybetmiş, acımasızca azarlıyordu dilenciyi. Bu, üstü başı yırtık adam alçakça yalanlarıyla onda nefret ve iğrenme duygusu uyandırmıştı. Skvortsov’un kendi kendine sevdiği, değer verdiği iyilik, iyi kalplilik, mutsuz insanlara acıma gibi duygularını incitmişti. Yalanlarıyla, insanlara acıma duygusunu kötüye kullanmasıyla onun yoksullara, iyi kalpliliğinden vermeyi sevdiği sadakayı da kirletmişti bu adam. Dilenci önce kendini savundu, yeminler etti. Sonra da sustu ve utançla aşağı eğdi başını. Elini kalbinin üstüne bastırarak:
– Bayım, dedi. Gerçekten de yalan söyledim ben! Ne öğrenciyim, ne de köy öğretmeniyim. Bütün bunlar hep uydurma! Rus korosunda çalışıyordum. İçkiciliğim yüzünden kovdular beni. Ne yapabilirdim ki başka? Allah biliyor ya, yalansız bir şey olmuyor. Doğruyu söylediğim zaman kimse bir şey vermez bana. Doğru söylediğin zaman açlıktan ölecek, yatacak yer bulamayıp donacaksın soğuktan! Siz çok doğru konuşuyorsunuz, anlıyorum, ama ne gelir ki elimden?” (Dilenci, 1887)
Anton Çehov

Okumaya devam...  Kadın kadının düşmanıdır

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*