
Amasya Beyi’nin güzelliği dillere destan bir kızı vardır. Bu güzel kızın adı Şirin’dir. Kimler talip olmaz ki bu güzel kıza. Ağalar, beyler, daha kimler kimler… Bir de garip Ferhat vardır, o da âşık olur şirin’e. Ama kızın babası hiç verir mi Ferhat gibi fakirin birine. Vermez elbet. Ferhat öyle sıradan bir âşık değildir, delicesine sevmektedir Şirin’ini.
Amasya Beyi kızını Ferhat’a vermeyecektir ama yine de zor bir şart ileri sürmekten kendini alamaz. Çağırır bir gün Ferhat’ı huzuruna, der ki:
– Ferhat! Kızımı istediğini bilirim; onu sana vereceğim ama bir şartım var. Eğer onu yerine getirirsen Şirin senin, sen Şirin’in.
Ferhat ne desin bu teklife. Elbette kabul edecektir. Sesini çıkarmaz. Şirin’in babası şartını ortaya koyar:
– Biliyorsun, Amasya’mızın suyu azdır. Eğer Kazankaya Mevkisi’ndeki suyu kırk gün içinde şehrimize getirebilirsen şirin senin, bilmiş ol!
Kazankaya Mevkisi dedikleri yer de öyle pek yakın değildir Amasya’ya. Ama başka bir ümit yoktur Şirin’e kavuşmak için.
– Peki der Ferhat ve başlar çalışmaya. Zora dağlar dayanmaz, demişler. Ferhat da bütün gücüyle çalışmaya başlar. Nihayet işin sonuna yaklaşır. Suyun Amasya’ya gelmesi gün meselesidir. Ferhat’ın içinde şirin’in aşkı, elinde kayaları parçalayan gürzü, suyu şehre getirme azmi… Ama komazlar ki sevdalılar kavuşsun. Araya bir cadı karısını sokarlar. Cadı kadın varır Şirin’in yanına, sanki dünyalar başına yıkılmış gibi perişan bir hâlde söze başlar:
– Ah kızım sorma başımıza gelenleri. Ferhat suyu getiremedi, hem de kendini kayalardan aşağıya atarak öldürdü.
Şirin nasıl dayansın böyle bir acıya, o nazlı kalp nasıl atar bundan sonra. Artık Şirin’e de yaşamak haramdır, o da kıyar canına. Cadı işini başarmıştır. şimdi sıra Ferhat’tadır. Varır Ferhat’ın yanına. Cadı üzüntülüdür, mahzundur, neredeyse dili tutulacaktır, bir türlü söyleyemez Ferhat’a:
– Ferhat! Bey kızını başkasına verdi, sen daha ne çalışırsın?
Dağlar Ferhat’ın başına yıkılır. Bundan sonra su getirmesinin de bir manası yoktur artık. O da kıyar tatlı canına oracıkta. Derler ki Ferhat Dağı’nın tepesinde üç mezar vardır. Yaz gelince bunlardan yan tarafta olanlardan iki gül fidanı biter. Biri kırmızı, biri beyaz açar. Ama tam kavuşacakları sırada ortadaki mezardan bir diken çıkıp bu kavuşmaya engel olur.
Bugün, Ferhat’ın getirdiği suyun aktığı yerler hâlâ görülmekte ve oralara Ferhat Arası denilmektedir.
Saim SAKAOĞLU
(Düzenlenmiştir.)
İlk yorum yapan olun