
Hânım hey! Bayındır Han yılda bir kez ziyafet verip Oğuz beylerini toplardı. Gene ziyafet düzenleyip attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirmişti. Bir yere ak çadır, bir yere kızıl çadır, bir yere kara çadır kurdurmuştu.
— Oğlu olanı ak çadıra, kızı olanı kızıl çadıra kondurun. Kimin ki oğlu kızı yok kara çadıra kondurun.
Dirse Han derler bir beyin oğlu kızı yoktu. Dirse Han sabahın alaca karanlığında kalktı, kırk yiğidini yanına alıp Bayındır Han’ın sohbetine geldi.
Bayındır Han’ın yiğitleri Dirse Han’ı karşıladılar, getirip kara çadıra oturttular, kara keçeyi altına döşediler, kara koyun yahnisinden getirdiler.
— Bayındır Han’dan buyruk böyledir, Hânım, dediler.
Dirse Han sordu:
— Bayındır Han benim ne eksikliğimi gördü? Benden alçak kişileri ak çadıra, kızıl çadıra kondurdu. Benim suçum ne ki kara çadıra kondurdu?
— Hânım, bu defa Bayındır Han’dan buyruk böyledir, dediler.
Dirse Han yerinden kalktı:
— Kalkın yiğitlerim, yerinizden doğrulun, dedi.
Dirse Han, evine geldi. Çağırıp hatununa söyledi. Görelim ne söyledi:
— Görüyor musun neler oldu? Bayındır Han bir yere ak çadır, bir yere kızıl çadır, bir yere kara çadır kurdurmuştu. Oğlu olanı ak çadıra, kızı olanı kızıl çadıra, oğlu kızı olmayanı kara çadıra kondurun demiş. Gelip beni karşıladılar, kara çadıra kondurdular. Kara keçeyi altıma kondurdular, kara koyun yahnisinden önüme getirdiler. Niye bizim çocuğumuz olmaz? Allah Teala bize erdemli bir oğul vermez nedendir? dedi.
Böyle deyince Dirse Han’ın hatunu kahırlandı, gözleri kan yaş doldu ve şöyle dedi:
— Hey Dirse Han! İncinip acı sözler söyleme. Yerinden doğrul, alaca çadırını yeryüzüne kurdur, kurban kestir. Bütün Oğuz beylerini topla. Aç görürsen doyur, çıplak görürsen giydir.
Büyük ziyafet ver, dilek dile, dua ettir; belki bir ağzı dualının hayır duasıyla Tanrı bize erdemli bir çocuk verir.
Dirse Han, hatununun sözünü dinledi, büyük ziyafet verdi.
Allah Teala onlara bir çocuk verdi. Nice zaman sonra karısı bir oğlan çocuk doğurdu. Oğlan on beş yaşına girdi.
Oğlanın babası Dirse Han, Bayındır Han’ın ordusuna karıştı. Hânım! Bayındır Han’ın bir boğası, bir de erkek devesi vardı. O boğa sert taşa boynuz vursa un gibi öğütürdü. Bir yazın, bir de güzün boğayla erkek deveyi dövüştürürlerdi. Bayındır Han, Oğuz beyleriyle bunu seyreder, eğlenirlerdi.
Yazın yine boğayı saraydan çıkardılar. Üç kişi sağ yanından, üç kişi sol yanından demir zincirle boğayı tutmuşlardı. Meydanın ortasına koyuverdiler.
Meğer sultanım Dirse Han’ın oğluyla üç arkadaşı o sırada oynuyorlardı. Boğayı koyverdiler, çocuklara “Kaçın!” dediler. Üç çocuk kaçtı, Dirse Han’ın oğlu kaçmadı. Meydanın ortasında durdu.
Boğa, oğlanı öldürmek istedi. Oğlan, yumruğuyla boğanın alnına vurdu. Boğa geri geri gitti, oğlana doğru yürüdü. Oğlan yine boğanın alnına sertçe vurdu. Oğlan, bu kez boğanın alnına yumruğunu dayadı, boğayla oğlan epeyce çekiştiler. Ne oğlan yener, ne boğa yener!
Oğlan “Bir dama direk koyarlar, o damın desteği olur, desteği çekerler dam yıkılır. Ben bunun alnına niye destek olup duruyorum?” diye düşündü. Boğanın alnından yumruğunu çekti, boğa, tepesinin üstüne yıkıldı. Oğlan boğayı bıçağıyla orada kesti.
Oğuz beyleri gelip oğlanın çevre-sinde toplandılar, ”Aferin!” dediler.
— Dedem Korkut gelsin bu oğlana ad koysun, babasına gitsin, babasından oğluna beylik istesin, taht alıversin, dediler.
Dedem Korkut boy boyladı, soy soyladı. Görelim ne söyledi?
Kara dağların yıkılmasın,
Gölgelice kaba ağacın kesilmesin,
Durmadan akan suyun eksilmesin,
Koşarken ak boz atın sürçmesin,
Savaşırken mızrağın parçalanmasın,
Ak saçlı ananın, ak sakallı babanın
Yeri cennet olsun,
Kadir Mevla seni namerde muhtaç etmesin!
Hânım hey!
İbrahim TAŞKIRAN
İlk yorum yapan olun