
Bingöl yaylalarını dolduran göllerin suları bir başkadır. Bin gölden bir tanesinin suyu insana ölümsüzlük sağlar ama hangisi? İş onu bulabilmektedir.
Birçok çiçek açmıştı kıyısında. Çiçek her yerde olur. Buradaki çiçekler ise bir başkaydı. Renkleri daha canlı, daha parlak, daha ışıklıydı. En küçük çiçek bile kocamandı, el gibi, el gibiydi.
Hele bir yaban süsenleri vardı ki sarının en tatlısıydı. Bir de güzel kokuyordu, insanın başı dönüyordu.
Bu ıssız gölün kıyısında bir adam duruyordu. Elinde bir telli turna vardı. Kuş çoktan ölüp gitmişti ya, telleri hâlâ ışık ışıktı. Gözleri sönmemişti, ateş gibi parlıyordu.
Avcı gölün kıyısına çömeldi. Turnanın gümüş tüylerini bir bir yoldu. Sonra göl suyuna daldırdı. Bir güzel yıkayacaktı. Bir daha daldırayım derken turna çırpınıp uçuverdi. Üzerinde yeni tüyler, yeni teller vardı. Tel tel ışıklar saçtı ardından.
Turna uçtu, göl üstünde bir kere döndü. Sonra dağları tepeleri aşıp gitti. Nasıl oluyor da ölmüş, tüysüz telsiz kalmış turna tekrar canlanır? Kanatlanıp uçar? Şaşkınlıktan uzun süre kendine gelemedi. Neden sonra elini başına vurdu. “Vay akılsız başım vay! dedi. Keramet ne turnada ne de bende. Ne varsa bu gölün suyunda var. Ölümsüzlük suyu bu su. Turnayı bir kere daldırdım, yeniden can buldu. Ne duruyorum öyleyse. Eğilip kana kana içeyim. Hiç bu fırsat bir daha ele geçer mi?” Avcı böyle niyet tuttu, göle eğildi. Göl önünde durdu, göl birden bin parça oluverdi. Her parça gidip bir yere yerleşti. Ortaya bin tane göl çıktı.
Bingöllüler derler ki ölü kuşun yeniden canlanmasından sonra bu bölgenin adı Bingöller olarak kaldı. Avcının kuş yıkadığı göle de Kuşgölü dendi.
Bingöllüler gene derler ki ölümsüzlük suyu kaybolmadı. Bin gölden birisinin suyu hayat bağışlayan sudur ama hangisi? Kimse bulamaz onu. Bir bulsa dünyanın sonuna kadar yaşayıp gider. Hiç yaşlanmadan, kamburu çıkmadan. Saçı ağarmadan, dişleri dökülmeden. Hastalık çekmeden. Ah bir bulan olsa! Bugüne kadar kimse bulamadı. Kolay iş mi?
Evliya Çelebi, Bingöl yaylalarından geçerken göllerin çoğunu görmüştür. Gördüklerini, duyduklarını da kitabında yazmıştır. Der ki “Göllerin her birinde değişik nitelikte sular vardır. Kimi iyi huyludur, kimisi de kötü. Gölün birisi, suyunu içeni sallabaş yapar. Bir başka gölün dibinde altın, gümüş doludur, içinde insanları yutup parçalayan azgın canavarlar yaşadığı için kimse bu göle giremez.”
Evliyamız böyle anlatıyor. Bingöllüler daha fazlasını anlatırlar. Göllerinin her birinde üstün bir güç olduğuna yürekten inanırlar.
Saim SAKAOĞLU
İlk yorum yapan olun