
Kendisinden yazı alıştırmaları aldığımın ertesi günü, bizim evin kapısı çalındı. Yakup Hoca, beni istiyordu. Zaten ben de bekliyordum. Sütninem beni elimden tutarak, kapıya kadar götürüp teslim etti. Yola düştük.
Okula yaklaşmakta olduğumuzu hissediyordum. O güne kadar duymadığım korku türlerinden biriyle, bir heyecandan çıkıp öbürüne giriyordum.
Yakup Hoca, beni elimden tutarak bir kapıdan içeriye daldı. Daha bir iki merdiven çıkmıştık. Önceki seslere fısıltı dedirtecek büyük bir çığlık koptu. Birdenbire irkildim.
Birkaç merdiven daha çıktık. Ufak bir aralıktan geniş bir dershaneye girdik.
Dershanenin tümsek yerinde o ana kadar hiç görmediğim ir şeyler oluyordu. Kötü tesadüf ! İnsan korkyuğuna uğrar derler ya ! Bu manzara o gün, bu gün gözlerimin önünden gitmez.
Bu tümseğin üstünde bir adam ayağa kalkmıştı. Elinde bir sopa vardı. İki hafızın tuttuğu falakanın ortasındaki iki çıplak ayağa, sopayı gerile gerile indiriyordu. Korkulu gözlerim ; bu gözleri dönük adama gitti geldi. Bundan ötesini bilmiyorum.
Kendime geldim ki bizim kapının önündeyim. Durmadan dinlenmeden çalıyorum. İçeriden bir koşuşma… kapı açıldı, düşmüşüm, bayılmışım.
AHMET RASİM (Falaka)
İlk yorum yapan olun