Güvercinlerimiz

Bir gün okuldan geliyordum. Bizim sokakta bir güvercin gördüm. Yanına yaklaşınca, kaçmaya başladı. Uçmaya çalışıyor, fakat kanatlarını açamıyordu.

Hemen koşup onu tuttum. Eve getirdim. Annem :

– Yazık ! Kanatlarında yapışkan bir şey var. Anlaşılan ökse sürülmüş, dedi.

Ökseyi temizledik. Onu bir kuş kafesine koydum.

Başını tellerin arasına sokuyor, kanatlarını vuruyor, kafesten kaçmak istiyordu.

Gözlerimi ondan ayıramıyordum. Kımıldadıkça boynundaki tüyler yeşil, mavi, pembe renkler alıyordu. Bir kanadında iki beyaz tüyü vardı. Ne güzeldi ! Benim kuşum olsun istiyordum. Ama o bana ürkek ürkek bakıyordu. Önüne koyduğum taneleri de yemiyordu.

Birkaç gün sonra babam :

– Bu kuşu bırak oğlum. Güvercin kafeste yaşamaz, dedi.

Kafesin kapağını açtım. Güvercin çıktı, bahçeye kondu. Başını iki yana yatırarak çevreye baktı. Uçup damın saçağına kondu. Gene bakındı, sonra uçup gitti.

Akşama doğru saçakta iki güvercin gördüm. Dikkatle baktım.

A ! Biri benim güvercinimdi. Onu, kanadındaki beyaz tüylerinden tanıdım. Hem şaştım, hem sevindim. Güvercin yeniden gelmişti. Babam :

– Bu hayvanlar yaşadıkları yere alışırlar, dedi. Şimdi eşiyle gelmiştir.

Hemen bahçeye yem attım. Biraz sonra inip yediler. Birkaç gün içinde saçaklardan birine yuva da yaptılar. Artık güvercinler bizim kuşumuz olmuştu.

Okumaya devam...  Ahtapotun Saldırısı

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*