
Yavrularım, size bizim çocukluğumuzu anlatacağım.
Benim de bır zamanlar size benzediğimi, küçücük aklınızla elbette bilirsiniz. Yanı ben de ufacıktım, ana baba kuzusu idim. Bir güler, bir ağlardım. Tatlı şeyleri severdim. Diş değiştirirdim. Oyuna bayılırdım. Erken uyur, serçe kadar neşeli uyanırdım.
Yalnız, sizlerle aramızda şu fark vardı: Bize beyaz yakalıklı önlük giydirmeyi bilmezlerdi. Çoğumuz alacalı bulacalı, dökük pantolonlu, sarkık paltolu idik. Tuhaflık yapmak için tiyatroya çıkmış cücelere benzerdik. Bazılarımız entarili, takkeliydik. Takunyalı kızlar da vardı. Erkek çocukların feslerine mavi püskül, katırboncuğu taktıkları görülürdü.
Nerede şimdiki gibi güler yüzlü, sevimli, bilgili öğretmenler? Nerede tatlı öyküler söyleyen, resimler yaptıran, meraklı oyunlar çıkaran, sizinle birlikte koşan, gülen şen öğretmenler?
Yaşamaktan bezmiş, kanı donmuş, öksürüklü bir hocanın karşısına diz çökerdik. Hep bir ağızdan, haykırışa bağrışa, sallana sarsıla, sarı kâğıtlı kitaplardan, anlamadığımız bir şeyler okurduk. Arasıra, hocanın elindeki kızılcık değneği << çat >> der, ya Ali ‘nin ense köküne, ya Fatma ‘nın kulaktozuna inerdi. Gülümseyen azar işitir, gülen ceza görürdü. Neşe ayıp, eğlence yasaktı.
Okul yapıları kapanık, loş yerlerdi. Sıkıntıdan esner, hareketsizlikten gevşer, pelteye dönerdik. Asıl zorluk eski harflerde idi. Hepsi de kulaklı karınlı, başlı gözlü, acayip şeylerdi. Yazarken, kör makasla, mukavva keser gibi, dilimizi çıkarırdık.
Sporculuğun << S >> sini bilmezdik. Dedelerimizin yaptıklarını da bırakmıştık: ne cirit oynuyorduk, ne ok atıyorduk, ne de kürek çekiyorduk. Nerede ağabeylerinizin, ablalarınızın oynadıkları top oyunları, nerede kır gezintileri? Dört kat fanila giydirirler, başımıza şal sararlar, omuzumuza atkı atarlardı. Ufacık sıska ayaklarımızın üstünde, tıklım tıklım kocaman vücutlarımızla bizi karikatürlere benzetiyorlardı.
Refik Halit KARAY
İlk yorum yapan olun