
Okullar kapanmıştı. Sınıfımı geçmiştim . Babam :
– Ergin , dedi , tatili köyde , dayınların yanında geçirmek ister misin ?
Öyle sevindim ki hiç düşünmeden :
– İsterim . Çok iyi olur babacığım , dedim .
Bir hafta sonra dayım bize geldi . Annem , eşyalarmı önceden hazırlamıştı . Ertesi gün beni aldı , köye götürdü .
Dayımın küçük oğlu Ahmet , köye gelişime çok sevindi . Ahmet ‘ le aynı yaştaydık . İlk gün , köyü gezdik. Ahmet bana arkadaşlarnı tanıttı . Keçilere, koyunlara, tavuklara ait birçok şey anlattı. Ahmet ile çabuk arkadaş olduk.
Köyde günler , haftalar çok güzel geçiyordu. Sabahları erkenden kalkıyorduk. İlkin kahvaltımızı yapıyorduk. Sonra harman yerine gidiyor, döven sürüyorduk. Dövenin üzerine binmek, çok hoşuma gidiyordu. Önceleri korkuyordum, sonraları dövene binmeye alıştım. Harman yerinden az ötede dayımların bostanı vardı. Öğleden sonraları da bostana gidiyorduk. Kavunları, karpuzları yokluyor, onların olmuşlarını topluyorduk . Arasıra öbür bostanlardaki çocuklar da geliyordu. Onlarla oyun oynuyorduk.
Köy hayatına iyice alışmıştım. İşlere bile yardım ediyordum. Ahmet ‘ le birlikte her işe koşuyordum. Tavuklara yem vermek, kümesten yumurtaları toplamak bizim işimizdi. Tavukların yem yemesine bayılıyordum. Ahmet onlara birer ad takmıştı. Kimine çil tavuk, kimine kara tavuk, kimine de alaca tavuk diyordu.
Günler nasıl geçti, bilmiyorum. Bir sabah babam köye geldi. Okulların açılmasına az kalmıştı. Babamla birlikte eve döndük. Evdekler beni çok serpilmiş buldular. Arkadaşlarım da öyle diyordu.
Yaz tatilini köyde, dayımların yanında geçiriyordum. Köy hayatı bambaşkaydı. Dayımın oğlu Ahmet ile birlikte sabahları erkenden kalkıyorduk. Önce kahvaltımızı yapıyorduk. Sonra harman yerine gidiyor, döven sürüyorduk. Dövenin üzerine binmek, çok hoşuma gidiyordu. Önceleri korkmuştum. Birkaç defa binince alıştım.
Harman yerinden az ötede dayımların bostanı vardı. Öğleden sonraları bostana gidiyorduk. Kavunları, karpuzları yokluyor, olmuşlarını topluyorduk . Arasıra öbür bostanlardaki çocuklar da geliyordu. Onlarla çeşit çeşit oyunlar oynuyorduk.
Bir gün yine bostana gitmiştik. Kavunların, karpuzların olmuşlarını topladık. Suyun başına oturup güzelce karnımızı doyurduk. Keyfimize diyecek yoktu. Ahmet bir türkü tutturdu :
Bir dalda iki kiraz
Biri al, biri beyaz.
Ahmet türküyü bitirince :
– Ergin gel, dedi, seni taya bindireyim.
Tay, bostanın yanındaki tarlada otluyordu. Onu binmeye, yük taşımaya yeni yeni alıştırıyorlardı. Doğrusu taya binmeyi çok istiyordum. Ama korkuyordum da. Ahmet ‘ e :
–Ya düşersem ?
-Korkma, düşmezsin, dedi.
Birlikte tayın yanına vardık. Ahmet tayı tuttu, okşadı, sevdi. Sonra benim binmeme yardım etti.
Tay, önce hiç bir şey yapmadı. Birkaç adım attı. Birden hızlandı, koşmaya başladı. Hemen iki elimle yelesine yapıştım. Korkudan yüreğim küt küt atıyordu.
Ahmet :
– Korkma ! Sıkı tutun, korkma ! diye bağırıyordu.
Tay, bir o yana, bir bu yana koşuyor, kuş gibi uçuyordu. Heyecandan nefesim kesilmişti. Bağıramıyordum. Korkudan ter içinde kalmıştım. Bu durum ne kadar sürdü, bilmiyorum. Tay yavaşlamaya başladı. Tarlanın alt başına gelince durdu. Hemen yere atladım. Ahmet , koşarak yanıma geldi. Bana :
– Gördün mü, alıştın, dedi.
O günden sonra taya birkaç kere daha bindim. Artık korkmuyordum. Tay da bana alışmıştı. Onu istediğim gibi koşturuyordum. Ama taya ilk bindiğim günü hala unutamıyorum.
İlk yorum yapan olun