
Çocukluğumuzda, İstanbul’da, eğlendiğimiz birçok bayram yerleri vardı. Bunların hepsi bir âlemdi! Beşik salıncaklar, atlıkarıncalar, çadırlarda tiyatro kumpanyaları, cambazlar müşterilerini beklerlerdi. Bunlardan başka arabalar, atlar ve eşekler de vardı. Çocuklar attan iner, eşeğe biner, eşekten inince de topluca şarkılar söyleyerek arabalarla dolaşırlardı. Bu dolaşma, yakın mahallelere gidip gelme şeklinde olurdu. Özellikle bu beşik salıncaklar, bu bayram yerlerinin en büyük neşesi idi. Yepyeni elbiseli erkek ve kız çocuklar üstü açık uzunca küçük bir odaya benzeyen bu salıncakların karşılıklı sıralarında sıkışarak otururlardı. Oğlanlar ellerine darbuka, kızlar da zilli maşa alır, bir ağızdan türküler söylerlerdi.
Bayram yerleri, aynı zamanda, birçok satıcılarla dolardı. Baloncular, düdükçüler, kaynanazırıltıcıları ortada dolaşır durur; baloncular renk renk balonlarını kalınca bir sicimin ucunda havada sallandırırlardı. Oyuncak satanlar o kaynanazırıltıları, o dümbelekler, o düdüklerle o kadar gürültü yaparlardı ki hemen hemen bayram yerinin bütün gürültüsünü bastırırlardı. Sonra her çeşit yiyecek satanlar her tarafı doldururdu. Bir sehpa üstündeki mangallarında cızır cızır köfte pişirenler, simitçiler, çörekçiler, şerbetçiler, fıstıkçılar, fırıldaklı macuncular ve elmaşekeri, horozşekeri satanlar önlerinde biriken çocuklara durmadan satış yaparlar, çocukların büyükleri de ikidebir keselerine el atarlardı.
Halit Fahri Ozansoy
İlk yorum yapan olun